Savaşlarda, cephelerde stratejiler, taktikler zafere matuftur. Ordu güçlerinde kullanılan sayısız çeşit ve tipte makinenin karşısına düşman ordusu kendi makinelerini öne sürer. Makinelerin çarpışmasından her ordunun umduğu sonuç, karşı tarafın makinelerinin yok edilmesi ve nihayetinde piyadelerinin hedefe ulaşmasıdır. Nihaî hedef, piyadenin şehre giriş yapmasıdır. Fetih denilen kavram, esas itibariyle giriştir. Fatiha (giriş) ile aynı kökten gelen fetih, bir yere girmeyi ifade eder. Askerin düşman topraklarına girmesi çok şey ifade ettiği için, fetih aslında kelimenin anlamına sadık kalınarak kavramsallaşmıştır. Halbuki girmekten ibaret bir kelime.
Okumaya devam et “Okyanusun Ortasında Bir Gemide”Yeni Odalar
Hud sûresi’nin 7. ayeti, Elmalılı Hamdi Yazır tarafından şöyle meâllendirilir:
O, öyle bir Allah’dır ki, hanginizin daha güzel amel işleyeceğini imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yarattı. Arşı da su üstündeydi. Onlara “öldükten sonra tekrar dirileceksiniz” dersen, o kâfirler de kesinlikle sana: “Bu apaçık bir sihirden başka birşey değildir.” derler.
Okumaya devam et “Yeni Odalar”Mekânın Kâşifi Olmak
Ziyaret edilen bir mekânda herkesin alıcılarının, duyargalarının yakaladığı tatlar farklıdır. Amerika’nın başkenti Washington D.C.’ye gittiğinizde uzak tarihe yönelik bir eser ya da medeniyet kalıntısı bulamazsınız ancak şehri kuranların, uzak tarihe ait mistik simgeleri tüm resmî yapılara ve caddelere yerleştirdiğini bilen birisi için duyargalar çalışabilir.
Okumaya devam et “Mekânın Kâşifi Olmak”İrade Hakkında
Bir kimsenin bir şeyi reddetmesi veya kabûl etmesini katmanlara bölmek istiyorum. Reddettiğim şeyin mahiyetini ne kadar daha çok biliyorsam, bu reddimi daha “gerçek” hale getirir. Aynı zamanda kabûlümün konusuna ne kadar daha çok vakıf isem, onu ne kadar tanıyarak kabûl ediyorsam, o kadar “gerçek” bir kabûl halindeyim demektir.
Okumaya devam et “İrade Hakkında”Ben ve O
Bir kişi için, kimdir diye sorsak ve o kişiyi elle göstermek istesek nereyi işaret etmemiz gerekirdi? O kişi ellerini, kollarını kaybetse ondan ne eksilirdi? Gözleri kör olsa, dili tutulsa, işitme hassasını kaybetse hatta hayatiyetini sürdürebileceği asgari fizikî şartlarla kısıtlansa ne kaybederdi? Bizi biz yapan, müstakiliyet kazandıran hususiyetimiz nedir? Diğer insanlardan mutlak sınırlar ile ayrılmış olarak farklı bir hüviyet taşıyorum. Bir döneme kadar, mikro anlamda varılmış son nokta kabul edilen atomun bölünemezliği benzeri bir hüviyetten söz ediyoruz. Kur’an’da geçen zerre gibi, bir bölünmezlik sınırına ulaşılmış ki İngilizce’de bu husus birey kelimesinde “individual” ile kendini gösterir: Bölünmesi imkânsız olan. Her bir fertte var olan bu müstakiliyet, ondaki hangi özelliğe dayanmaktadır?
Okumaya devam et “Ben ve O”